Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Bir elmayı yerken kurt bulmaktan daha kötü olan nedir?
Kullanılmış Orkid'e ne denir?
Yaşlanan Temel'e ne olur?
Bir kamyon, bir peygamber, bir şehrimiz hangi kelimedir?
Düşünen file ne denir?
Heyecanlanınca büyüyen organımız hangisidir?
Hangi kalemle yazı yazılmaz?
Servis yapıldığı halde yenmeyen şey nedir?
Ön kapıda karınız avaz avaz bağırıyor, arka kapıda ise köpeginiz durmaksızın havlıyor. Önce hangisini içeri alısınız ?
Plajda üç kadın dondurma yiyormuş. Bunlardan birisi dondurmayı emerek, diğeri yalayarak, diğeri de ısırarak yiyor. Sizce bunlardan hangisi evlidir?
Kadın ile prezervatif arasindaki fark nedir?
Amerikada bakire kime denir?
Mantarlar niçin şemsiye şeklindedir?
En temiz böcek hangisidir?
Termometrenin düşmesi neyi gösterir?
Bize ait olduğu halde başkalarının kullandığı şey nedir?
Yuvarlağız, altındanız, Bir kolda toplanırız
Küçük kare kutu,İçi insan dolu.
Kolu var, bacağı yok, Dikdörtgeni var, karesi yok.
Adem peygamberin sahip olmadığı, Ama çocukların sahip olduğu şey nedir?
Babam kandil, dedem çıra İşin yoksa beni ara.
Özü tatlı, Sözü tatlı, Candan daha kıymetli.
Metel metel mert atar, Dil atar damak tutar.
Bir sihirli fenerim, Kibritsizde yanarım.
Taştandır demirdendir, Yediği hamurdandır, Bütün dünyayı doyurur, Kendi doymaz nedendir?
İncecik beli, Elimin eli.
Mavi atlas, Makas kesmez.
Sarı tavuk dalda yatar, Dal kırılır yerde yatar.
Tarlada biter, Makine büker, Sabah akşam Elimizi yüzümüzü öper.
Anne kırkayağın en çok yorulduğu gün hangisidir?
İnsan ne yiyince üzülür?
En çok hap nerede satılır?
Okur yazar olmayan zenciye ne denir?
Bir Japon ne zaman merhaba der?
Tavukların bacakları niçin kısadır?
Çektikçe kısalan şey nedir?
Bir tas yoğurdum var, Yarısı ak, yarısı kara.
İki camlı pencere, Bakıp durur her yere.
Bakması güzel, Alması üzer.
Ava giden sakar adama arkadaşı ne hediye eder?
En son hangi dişler çıkar?
Beyaz duvar içinde, Sarı kanarya yatar.
Yürür yürür iz etmez, Hızlı gitse toz etmez.
İp bağladım sıpaya, Uçtu gitti tepeye.
Çalmak fiilinin gelecek zamanı nedir?
Yarım elma neye benzer?
Hangi karnede sıfır bulunmaz?
Sürahi bardağa ne demiş?
Bisiklet ne zaman uçak kadar hızlı gider?
Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa …?
Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşk(ın) şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, bende yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti, Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan,
Sanki benim hiç senim olmamış gibi…